13 Mart 2022 Pazar

About Democracy

1 yorum:

  1. BİR DİSTOPYA DENEMESİ
    YİRMİNCİ YÜZYILIN İLK YARISI

    Yirminci yüzyılın ilk yarısı
    Ölüm çağı oldu
    Zulüm çağı oldu
    Yalan çağı oldu.

    Yirminci yüzyıl insanları
    Asıp kestiler
    Kesip biçtiler
    Tepeler gibi ölü yığıp
    Deryalar gibi kan içtiler.
    Çocukları ağlattılar
    Kadınları perişan ettiler.
    Yirminci yüzyıl, insanların
    Ağlamasın da kimler ağlasın!
    Cahit KÜLEBİ
    Hemen çağda karşılaşıyoruz, şiddetle savaşla. 21. yüzyılın başında da yine bir savaşa şahitlik ediyoruz hep birlikte. Okuduğumuz roman Sineklerin Tanrısı’nda buna benzer bir durumu çocuklar üzerinden anlatıyor yazar. Çocuklar adaya düştükten sonra önce ne yapacaklarının şaşkınlığını yaşıyorlar ama sonra iktidar mücadelesi gençleri şiddetten zevk alır hale getiriyor. Vurmak , öldürmek keyif verici bir işe dönüşüyor. Hatta öldürdükleri bir insan olsa bile durum değişmiyor. William Golding çocukların davranışlarındaki bu tutumu gözler önüne sererken biz okurlara da bir mesaj veriyor. İnsan doğasındaki vahşetin uygarlıkla bağını sorgulamamızı istiyor. Uygar dünya düzeninde yaşayan çocukların bu eğilimi neden kaynaklanıyor? İnsan doğasından mı yoksa eğitimden mi?
    Bilim insanları şiddetin mülkiyet anlayışı ile ortaya çıktığını söylüyor, avcı toplayıcıların sahip olabileceği bir şey olmadığı için şiddete başvurmaya ihtiyaç duymadıkları belirtiliyor. Harari ise insanın doğal yapısında şiddetin olduğunu söylüyor “ Sapiens, doğası gereği şiddet eğilimli bir canlıdır. Ondan önceki türlerde bu yoktur. Biz şiddet canlısıyız.” Okuduğum her kitapta insanın şiddet yanlısı bir varlık olduğu vurgulanıyor. Örneğin Dostoyevski Karamazov Kardeşler’de eğitimli insan diyebileceğimiz insanların küçücük çocuklarını nasıl dövdüklerini, eziyet ettiklerini bunu yaparken de zevk aldıklarını belirtir.(s.320) Bunu niçin yapıyorlar, eğitmek için. İnsan kendi türünü eğitmek için az ya da çok şiddet uyguluyor. Daha çocuklukta şiddete maruz kalmış bir bireyin gelecekte sağlıklı davranmasını beklemek biraz hayalcilik olur. Ruhunda açtığı yaraları hiçbir eğitim kapatamaz.
    Günümüzde de durum pek farklı değil. Artan insan nüfusu çocukların eğitimini zorlaştırıyor. Onlara ayrılması gereken zamanı işte, sosyal hayatın içinde geçiriyor. Belirli kurumların elinde eğittiğimizi düşündüğümüz çocukların neye maruz kaldığını bilmiyoruz. Sosyal medyada, şiddet ve savaş içerikli oyunların içinde kaybolan empati yoksunu gençlerden hümanist bir gelecek beklemek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Rekabet, kazanma, liderlik ve güç bu gençlere sıkça aşıladığımız kavramlar. Hayatlarının her aşamasında iyi olmaya zorlanan çocuklar, başarılı olmak için her şeyi yapacaktır. İnsani değerlerin ikinci planda kalması gençlerin toplumda bir yer edinme mücadelesinin nedenidir. Çünkü günümüz dünyasının en geçerli nesnesi paradır. Paranın miktarı gücü ve statüyü belirliyor. Doğal olarak bu durum rekabeti ortaya çıkarıyor. Böylesi zorlu bir yaşam mücadelesinin içinde ideal bir toplumsal gelecek beklemek ütopya olur. Daha çocukken eşit olmadığını, kazanmak için mücadele etmesi gerektiğini, gücün para miktarıyla eşit olduğunu öğrenen çocuklar ideal bir toplum yaratamaz. Çünkü onlara dayatılan bir yaşam var. O da var olmak için yeri geldiğinde şiddete de başvuracak ve bundan da utanmayacaktır. Kendini haklı gösterecek nedenleri mutlaka vardır. Gençleri nasıl eğitiyorsak bizi öyle bir geleceğin beklediğini düşünüyorum. Üzülerek söylemeliyim ki o gelecek de pek parlak değil.
    Sebahat DUMAN/Ünye Fen Lisesi

    YanıtlaSil